Yusuf Küpeli, ÜÇ KURUŞLUK PETROL VE DOĞAL GAZ UĞRUNA SATILAN, KATLEDİLEN FİLİSTİN HALKI VE POLİTİKACILARIN SAHTE SÖZLERİ

 

(...) Bu satırlar yazılırken, İsrail ordusunun Gazze şeridindeki Filistin halkına karşı başlatmış olduğu “Bıçağın Koruyucu Ağzı Operasyonu” adındaki saldırısı, ağır bonbardımanları, 12nci gününü, kara harekatı ise 2nci gününü doldurmuş durumda.

(metnin tamamı için tıkla)

 

Prof Michel  Chossudovsky, Savaş ve Doğal Gaz: İsrail İşgali ve Gazze’nin Denizde Kıyıya Yakın ve Kıyı Boyunca Karadaki Gaz Alanları

 

(...) Ocak 2009’da, ilk kez, Global Research sitesinde basıldı.

Filistin’in doğal gaz alanları, işgal süreci içinde, uluslararası yasalar çiğnenerek İsrail tarafından de facto (emrivaki ile, illegal olarak) elegeçirildi... Türkçesi, Yusuf Küpeli (metnin tamamı için tıkla)

bağlantılı linkler:

 

 

ÜÇ KURUŞLUK PETROL VE DOĞAL GAZ UĞRUNA SATILAN, KATLEDİLEN FİLİSTİN HALKI VE POLİTİKACILARIN SAHTE SÖZLERİ

 

Irkçi Siyonist Yahudiler, İsrail devletinin kuruluş aşamasından beri, bir başka ifadeyle 1949 yılı öncesinden beri, Nazi Almanyası’ndan öğrenmiş oldukları yöntemlerle, Filistin Arab halkına karşı hertürlü acımasız terörü kullanmakta, bu halka karşı soya dayalı bir temizliği, zorunlu göç politikasını ve vahşice bir soykırımı yaşama geçirmektedirler. Sözkonusu gerçeği daha rahat anlamak isteyenler, aşağıya yerleştireceğim haritalara, 1949 yılı ile günümüz arasındaki demografik farklılaşmayı yansıtan Filistin- İsrail haritalarına bakarak, Filistin halkının nasıl acımasızca ve olağanüstü büyüklükte bir göçe zorlanmış olduğunu görebilirler...

 

Siyonistlerin ellerindeki silahlar modernleştikçe, yaptıkları katliamların çapı da katlanarak büyümektedir… Zaten, siyonistlerin ilk patronları, II. Dünya Savaşı yıllarında, Naziler ile ve hemde onların en acımasızlarının başında gelen Reinhard Heydrich ile, Varşova Gettosu’nun mimarı Reinhard Heydrich ile ilişki halinde idiler. Çünkü her iki taraf ta ırkçı bir ideolojiye sahipti...  

 

Bu satırlar yazılırken, İsrail ordusunun Gazze şeridindeki Filistin halkına karşı başlatmış olduğu “Bıçağın Koruyucu Ağzı Operasyonu” adındaki saldırısı, ağır bonbardımanları, 12nci gününü, kara harekatı ise 2nci gününü doldurmuş durumda. Akşam haberlerine göre, ezici çoğunluğunu silahsız sivillerin, kadınların ve çocukların oluşturduğu kayıpların sayısı 350’ye ulaşmış durumda. Aynı haberlere göre öldürülenlerin beşte birini çocuklar oluşturuyor. Yaralıların sayıları ise binleri aşmış durumda. Hastahaneler ve ilaçlar yetersiz olduğu için, yaralıların birçoğu da yaşamlarını yitirmekte. İşlerine gelince “insan hakları savunucusu” maskeleri takan, bu konuda raporlar hazırlayan Washington ve Londra gibi merkezler, ırkçı-faşist İsrail’in saldırısını açıkça desteklerlerken, “aman dikkat edin, fazla sivil öldürmeyin” gibisinden trajikomik, miğde bulandırıcı uyarılar yapmaktadırlar…

 

Şüphesiz bu, “fazla sivil, masum insan öldürmeme” olayı, pratikte mümkün değildir. Dünyanın en büyük açık hapishanesi olan, 1940 ’lı yılların başında Naziler tarafından kurulmuş olan Varşova Gettosu’ndan çok daha sıkışık ve zor şartlar altında yaşamın sürdürüldüğü Gazze Şeridi, deniz dahil heryanından İsrail tarafından çevrilmiş küçük dar Gazze Şeridi, dünyamızda metre kareye en çok insanın düştüğü bir alandır. İsveç’in güneyinde, Baltık kıyısında 1344 kilometre karelik küçük bir ada olan Öland’ın üçte birinden daha ufak bir alana, 360 kilometre karelik bir alana sahip Gazze şeridinde 1 milyon 816 bin 379 kişi, yaklaşık 2 milyon kişi yaşamaktadır. Yani, her metre karesi balık istifi insanla dolu bu açık hapishanede, gökten yağan binlerce ton bonbalardan, karadan ve denizden açılan topçu ateşinden korunulabilecek bir yer yoktur. Gazze’nin tek bir köşesi bile güvenlikli değildir… Buna karşın, İsrail’in -bonbardıman öncesi- sözde uyrıları, ve ABD’nin, ve İngilterenin “aman fazla sivil öldürmeyin” ihtarları, hem Gazze halkı ile ve hem de tüm dünya halkları ile dalga geçmek gibidir… 

 

Prof  Michel Chossudovsky’nin Global Research sitesinde 13 Temmuz 2014 tarihinde yayınlanmış olan “ ‘Justified Vengeance’ The Pretext for Bonbing Gaza: Was the Netenyahu Government Behind the Killings of the Tree Israeli Teenagers?” başlıklı yazısında belirtmiş olduğu gibi, İsrail’in ahlaksızca hainane saldırısı için bahane yapılmış olan üç gencin ölümlerinin arkasında da, büyük ihtimalle, İsrail gizli servisi MOSSAD vardır. Çünkü, Gazze’in tamamen dışında işlenmiş bu cinayetin sahibi olarak gözüken El Kaide bağlantılı kökten dinci örgütün MOSSAD ile kurmuş olduğu ilişkiler bilinmektedir… Yine aynı yazarın gerekçeleri ile belirttiği gibi, Gazze Şeridi’ne yönelik bu son saldırı, -daha önceki saldırılarda da yapılmış olduğu gibi- çok önceden, sonuçları da hesabedilerek inceden inceye planlanmıştır. Bukadar kapsamlı, 40 bin yedeğin askere çağrılmış olduğu bir saldırı, öyle aniden, kendiliğinden başlamaz… Önceden planlanmış bu İsrail saldırısı için, aynen Hitler’in Polonya saldırısı öncesi üretmiş olduğu bahane gibi, MOSSAD eliyle üç İsrailli genç katledilerek bir bahane üretilmiştir… Şüphesiz evdeki hesap çarşıya uymayabilir…

 

Halkı yoksul Gazze şeridindeki yıkım ve katliam karşısında, hastahanelerin bonbalanması karşısında, kıyıda oynayan, ya da damda güvercinlerini yemleyen çocukların öldürülmeleri karşısında, neden Birleşmiş Milletler harekete geçmemektedir? Neden -50 küsur halkı Müslüman devlet dahil- dünyadaki irili-ufaklı devletler olanlar karşısında ya sessiz kalmakta, ya da Türkiye’yi yönetenlerin yapmış oldukları gibi artık klişeleşmiş yuvarlak “insan hakları” söylemleri ile işi geçiştirmektedirler? Neden kimse İsrail’i durdurabilecek, en azından  rahatsız edebilecek birtakım eylemlerin içine girmemektedir?

 

Bunun yanıtı basittir… Prof  Michel Chossudovsky’nin aşağıda çevirisini bulacağınız “Savaş ve Doğal Gaz: İsrail İşgali ve Gazze’nin Denizde Kıyıya Yakın ve Kıyı Boyunca Karadaki Gaz Alanları” başlıklı aydınlatıcı yazısında nedenleri ile anlattığı 2008 sonunda ve 2009 başında gerçekleşmiş olan “Dökme Kurşun Operasyonu” sırasında olduğu gibi, günümüzdeki operasyonun gerçek nedeni, uluslararası yasaları çiğneyerek Gazze’nin doğal gaz ve petrol alanlarına elkoyabilmektir. Değeri 4.5 milyar dolar olarak hesaplanan ve bundan çok daha fazla olabileceği de düşünülen Gazze petrolüne ve doğal gazına yönelik yağma saldırısının gerisinde, ABD-Teksas ve Londra merkezli devasa petrol şirketleri vardır. ABD Dışişleri Bakanlığı (State Department), ABD merkezli uluslarüstü tekellerin yollarını açmakla görevlidir ve bu nedenle Obama İsrail operasyonunu desteklemektedir…

 

Üç İsrailli gencin öldürülmesi, sadece sahte bir bahanedir… Henüz Filistin örgütlerinin tam bir birlik sağlayamadıkları, Suriye devletinin -Batı destekli- kökten dinci haydutlarla uğraştığı, Irak’ın başına benzer bir belanın sarılmış olduğu, Rusya Federasyonu’nun Ukrayna krizi ile köşeye sıkıştırılmış olduğu koşullarda, NATO’nun ve Pentagon’un Ortadoğudaki ileri karakolu İsrail, Gazze halkının üzerine çökerek, kendi dikte ettireceği zoraki bir anlaşma ile Gazze petrolüne ve doğal gazına elkoyma peşindedir… İster inanın- ister inanmayın, bu petrol ve doğal gaz daha sonra Ceyhan terminali ile bağlanarak dünya pazarlarına sürülecektir. Dolayısı ile İsrail’in gizli suç ortaklarından birisi de, Ankara hükümetidir, oy toplayabilmek için Filistin halkının koruyucusu rolünü oynamaya çalışan Türkiye başbakanıdır…   

 

Gerçeğin yukarıda özetlenen gibi olduğunu, Türkiye’yi yönetenler, başbakan ve cumhurbaşkanı bilmektedir kanımca. Onlar, sadece iç politika da puan toplamaya, halkın İsrail’e karşı haklı tepkisini istismar etmeye yönelik olarak sözde İsrail’e saldırmakta, haktan yana pozlarda Batı dünyasını ve Birleşmiş Milletler’i eleştirmektedirler. Buna karşın, pratikte, Türkiye dışpolitikasında İsrail’e yönenelik değişiklik olmamakta, İsrail-Türkiye ilişkileri her alanda gelişerek sürmektedir…

 

Bu gün (19 Temmuz 2014), Türkiye Cumhurbaşkanı Gül, Kuzey Kıbrıs’ta idi ve Kuzey Kıbrıs cumhurbaşkanı ile basının karşısına çıktı. Diğer bazı suallerinin yanında genç bir gazeteci, Gül’e, “İsrail’i eleştiriyorsunuz ama, İsrail ile olan askeri ve ticari ilişkileriniz sürüyor; bu ilişkiler konusunda yeni bir durum sözkonusu olacakmı?”, biçiminde bir sual yöneltti. Diğer suallere yanıt veren gül, İsrail ile ilgili “askeri ve ticari ilişkileri” hiç duymamış gibi davrandı…

 

Gül, kalkıp ta, “NATO’nun önemli ortağı olan ve özellikle ileri silah teknolojileri konusunda İsrail ile yakın işbirliği yapan Türkiye; öncelikle İsrail’i korumak için Malatya’da radar üssü kurulmasına izin veren Türkiye; Kuzey Irak petrolünü Ceyhan üzerinden İsrail’e sevkeden, İsrail’e uçak yakıtı sağlayan Türkiye, Nasıl olur da İsrail’e karşı ciddi bir tavır alır”, diyemezdi herhalde. Bir de O, Gazze petrolünün de zorla dahil edilmeye çalışıldığı İsrail Boyu petrol boru hattının Baku-Tiflis-Ceyhan boru hattı ile birleştirilmesinin planlandığını hiç anlatamazdı, herhalde… Yine O, “Ne yapsın, ’Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı Kardeşim Tayyip, gerçek ilişkilerini gizleyebilmek, halkın oyunu alabilmek için, İsrail’e karşı atıp-tutmak zorunda; İsrail’de bunu bildiği için, olanları ciddiye almıyor!”, diyemezdi herhalde…

 

Uluslarüstü tekellerin egemenliği altına girmiş böyle bir dünyada, malesef, sözkonusu tekellerin egemenliklerinden kaynaklanan bir faşizm, değişik ülkelerde, değişik ölçülerde kendisini hissettirmekte ve faşist iktidarlara özgü en derin ikiyüzlülükler, yalanların en iğrençleri, politikacılar arasında, toplumların içinde egemen olmaktadır. Uluslararası arenadan “ulusal” arenalara dek yasadışılık, yasa tanımazlık egemen olmakta, devletler ile kriminal mafya örgütleri arasındaki sınırlar giderek daha fazla yokolmaktadır…

 

Kriminal suç örgütlerinin “yasal” iş dünyası ile nasıl bütünleştiğini, sıradan en iğrenç gangsterlerin nasıl “iş adamı”na dönüştüklerini inceleyen Bertold Brecht’in “Üç Kuruşluk Opera” adlı yapıtı, Gazze merkezli olarak, çok daha kanlı ve korkunç bir trajedi biçiminde gerçek yaşamda yeniden sahnelenmektedir sanki… Bu uluslarüstü tekellerin dünyasında, köleleşip haydutlaşmış devletler ve onların örgütü BM, yoksul gazze halkını, üç kuruşluk petrol ve gaz uğruna satmaktadır, kurban etmektedir…

 

Şüphesiz bu konuda Gazze halkı yalnız değil, tek ihanete uğrayan Gazze halkı değil... İhanetin alt edilebilmesi de, yine, halkların gelişebilecek bilinç düzeylerine bağlıdır… Bu uğurda emek sarfetmek gerekmektedir…

 

Umarım, alttaki aydınlatıcı çevirimi zahmet edip okursunuz. Cevirinin ingilizce orjinalini de sinbad.nu’ye yüklüyorum.

 

Yusuf Küpeli

2014-07-19

yusufk@telia.com

 

 

 

Savaş ve Doğal Gaz: İsrail İşgali ve Gazze’nin Denizde Kıyıya Yakın ve Kıyı Boyunca Karadaki Gaz Alanları

 

Yazar: Prof Michel  Chossudovsky

 

Global Research, July 10, 2014 (10 Temmuz 2014)

Global Research, 8 January 2009 (8 Ocak 2009) http://www.globalresearch.ca/war-and-natural-gas-the-israeli-invasion-and-gaza-s-offshore-gas-fields/11680

 

Aşağıdaki metin, “Dökme Kurşun Operasyonu” (Operation Cast Lead) adı altında İsrail bonbardımanlarının ve işgalinin zirvesine ulaştığu günlerde, Ocak 2009’da, ilk kez, Global Research sitesinde basıldı.

 

Filistin’in doğal gaz alanları, işgal süreci içinde, uluslararası yasalar çiğnenerek İsrail tarafından de facto (emrivaki ile, illegal olarak) elegeçirildi.

 

“Dökme Kurşun Operasyonu”nun ardından gelen yıl, Tel Aviv, Doğu Akdeniz’in “İsrail kıyıları”nda, Leviathan (Doğu Akdeniz) doğal gaz alanının keşfedildiğini duyurdu.

 

O vakitlerde gaz alanı şöyleydi: “... Doğu Akdeniz bölgesinde yaklaşık 83 bin kilometre karelik alanı kapsayan belli başlı gaz yatakları Doğu Akdeniz (Levantine) çanağının alt çevresinde bulundu.”

 

İsrail, Houston-Teksas merkezli Noble Energy ve ortakları Delek Drilling, Anver Oil Exploration ve Ratio Oil Exploration için yüksek kazanç vadeden bu zengin enerji kaynağı, enerji damarı, aynı bölgede 2009 yılında keşfedilmiş olan Tamar alanı ile birleştirildi.

 

Gazze gaz alanı, Doğu Akdeniz’in kalan kardeş gaz alanının bir parçası olarak değerlendirildi.

 

Filistin’e bağlı bu gaz alanı, İsrail’in etki alanı, sataliti olarak açılıp yayılarak bitişiğindeki diğerleri ile birleştirildi. (aşağıdaki haritaya bak)

 

Mısır’ın Sina Kıyılarından Suriye’nin Akdeniz kıyılarına dek uzanan Doğu Akdeniz kıyı şeridi, bütünüyle, geniş bir gaz ve petrol alanı olarak görülmelidir.

 

Michel  Chossudovsky, January 3, 2014 (3 Ocak 2014)

 

Türkçesi: Yusuf Küpeli

 

Savaş ve Doğal Gaz: İsrail İşgali ve Gazze’nin Denizde Kıyıya Yakın ve Kıyı Boyunca Karadaki Gaz Alanları

 

Yazar: Prof Michel  Chossudovsky

8 January 2009 (8 Ocak 2009) http://www.globalresearch.ca/war-and-natural-gas-the-israeli-invasion-and-gaza-s-offshore-gas-fields/11680

 

İsrail güçlerinin Gazze Şeridi boyunca Aralık 2008’de gerçekleştirmiş oldukları işgalin hedefi, karanın hemen açığındaki ve karadaki stratejik gaz rezervlerinin kontrolunu doğrudan sağlamak ve bunları sahiplenmekti.

 

Bu bir fetih (elegeçirme) savaşıydı. Gazze kıyısı boyunca zengin gaz yatakları olduğu 2000 yılında keşfedilmişti.

 

Lübnanlı Sabbagh (Sabah) ve Koury ailelerine ait British Gas (BP Group) ve bunun ortağı olan Atina merkezli Consolidated Contractors International Company (CCC), 8 Kasım 1999’da, Filistin Yönetimi ile 25 yıl için petrol ve gaz arama ve sahip olma anlaşması imzalamışlardı.

 

Önceden belirlenmiş olana göre, kıyının biraz açığındaki ve kıyıdaki gaz yataklarının yüzde 60’ı British Gas’a, yüzde 30’u Consolidated Contractors (CCC)’ye, ve yatırım fonunun (ana parasının) yüzde 10’u ise Filistin Yönetimi’ne ayrılmıştı. (Haretz, 21 Ekim 2007)

 

Filistin Devleti ve diğer iki şirket (PA-BG-CCC) arasındaki anlaşmaya, gaz ve petrol yataklarının iyileştirilmesi ve gaz-boru hattı inşaatı yapılması işleri dahildi. (Middle East Economic Digest, 5 Ocak 2001)

 

BG’nin lisansı (izni), birtakım İsrail kıyı gazı olanaklarına bitişik alana dek Gazze kıyısı boyunca bütün deniz alanını kapsamaktadır. (Aşağıdaki Harita’ya bak) Gazze-İsrail Kıyı boyunca gaz rezervlerinin yüzde 60’I Filistin’e ait olarak kabuledilmiştir.

 

BG Group (BG Gurubu), 2000 yılında iki kuyu açtı: Gaza Marine-1 ve Gaza Marine-2 (Marine= denize ait). British Gas, rezervlere, yaklaşık 4 milyar dolar değerinde 1.4 trililyon cubic feet olarak değer biçti. Bu sayı British Gas tarafından kamuya ilanedildi. Filistin’in gaz rezervleri bundan çok daha büyük te olabilir.

(harita 1)

(harita 2)

Gaz Alanlarının Sahibi Kim

 

Gazze gaz alanlarının egemenliği üzerine değerlendirme çok önemlidir. Legal (yasal) duruş noktasına göre, gaz rezervleri Filistin’e aittir. Yaser Arafat’ın ölümü, Hamas hükümetinin seçilmesi, Filistin otoritesinin yıkımı, Gazze’in kıyı boyu gaz rezerleri üzerinde İsrail’in emrivaki ile kontrol sağlama gücüne erişmesine olanak tanımıştır.

 

British Gas (BG Group), Tel Aviv hükümeti ile pazarlık yapmaktadır. Gaz alanları üzerine araştırma ve geliştirme hakları konusunda Hamas Hükümeti devreden çıkartıldı.

 

Ariel Sharon’un 2001 yılında Başbakan seçilmesi, asıl dönüm noktası oldu. İsrail Yüksek Mahkemesi, kıyı boyu gaz alanları üzerindeki Filistin egemenliğine karşı çıktı. Gazze’in kıyı boyu gaz rezervleri İsrail’e aittir beyanında bulunan Sharon, “İsrail Filistin’den asla gaz satınalmayacaktır” diye açıkça ifade etti.

 

Ariel Sharon, 2003 yılında, Gazze kıyı şeridindeki doğal gazın British Gas tarafından İsrail’e sevkedilme anlaşmasını veto etti. (The Independent, 19 Ağustos 2003)

 

Hamas’ın 2006 yılındaki seçim zaferi Filistin otoritesini sonlandırırken, Mahmud Abbas’ın iktidarsız rejimi altında Batı Yakası hapsoldu.

 

British Gas, 2006 yılında “Mısır’a gaz pompalama anlaşması yapmayı durdurdu.” (Times, 23 Mayıs 2007) Mısır ile yapılmış anlaşmayı farklı bir yola çekebilme düşüncesi ile İngiltere başbakanı Tony Blair İsrail adına devreye girdi.

 

Birdahaki yıl, Mayıs 2007’de, İsrail Kabinesi, Başbakan Ehud Olmert’in “Filistin otoritelerinden gaz satınalma” teklifini onayladı.  Önerilen anlaşma 4 milyar dolarlık idi ve bunun 2 milyarının kâr olacağı bildirilirken, karın bir milyar doları Filistinlilere gidecekti.

 

Mamafi Tel Aviv, devlet gelirlerini Fistin ile paylaşma niyetinde değildi. Hem Hamas Hükümetini ve hem de Filistin Otoritesini devre dışı bırakarak, BG Group ile yapılan anlaşmayı derinlemesine araştırma, inceleme amacıyla İsrail Kabinesi’nde İsraillilerden oluşan bir anlaşmacı takımı kuruldu.

 

İsrail askeri otoriteleri, Filistinlilere doğru ödeme ve doğru kamu hizmetleri yapılmasını isterken, Hamas kontrolundaki hükümete para gitmemesi konusunda israrcı oldular. (Aynı yerde, vurgu yapılarak eklenmiştir)

 

Hedeflenen asıl amaç, Yaser Arafat’ın önderliğindeki Filistin Otoritesi ile BG Group arasında 1999 yılında imzalanmış olan kontratın geçersiz kılınması idi.

 

BG ile 2007’de yapılması istenmiş anlaşma gereğince, Gazze kıyılarındaki kuyulardan çıkan Filistin gazı, denizin altından geçen bir gaz boru hattı ile İsrail liman kenti Ashkelon’a akıtılmalıydı. Dolayısıyla, doğal gazın transferinin ve satışının kontrolu İsrail’in elinde olacaktı.

 

Anlaşma düştü. Görüşmeler geçici olarak donduruldu:

 

Mossad Şefi Meir Dagan, güvenlik gerekçesi ile, sürecin teröre temel oluşturacağı düşüncesiyle, işe ait yapılacaklara karşı çıktı. Knesset üyesi Gilad Erdan, ”Başbakan Yardımcısı Ehud Olmert’in Filistinliler’den satın alınan gazın ödemesinin Hamas’a gitmesiyle ilgili istemi” için Knesset’i adres olarak gösterdi. 1 Mart 2006, quoted in lt. Gen. [ret.] Moshe Yaalon, British Gas’ın Gazze Kıyı Sularından elde ettiği Gazı Satınalmak gelecekte İrail’in Güvenliğini Tehdit Edermi? Kamu İşleri için Jarusalem Merkezi, Ekim 2007) (Knesset= 1949 yılı Şubatında açılmış olan 120 üyeli ve tek kamaralı İsrail meclisi. Bu meclise seçilebilmek için 21 yaşını doldurmuş olmak, oy verebilmek için de 18 yaşını doldurmuş olmak gerekmektedir… Şüphesiz günümüzde bu meclisi dolduranların çoğunluğu, malesef, ırkçı siyonit görüşlere sahip aşırı sağcı partilerin mensuplarıdırlar…- Y. Küpeli)

 

İsrail’in amacı, satılan mal başına Filistinlilere yapılacak ödemelere haciz koyabilmekti. BG Group (BG Grubu), Aralık 2007’de, İsrail ile anlaşma görüşmelerinden çekildi ve İsrail’de bulunan ofisini Ocak 2008’de kapattı. (BG website)

 

Çizim Masasındaki İşgal Planı

 

İsrail askeri kaynaklarına göre, “Dökme Kurşun Operasyonu” (Operation Cast Lead) adı altında Gazze Şeridi’nin işgali planı, Haziran 2008’de önerildi:

 

“Savunma kurumunun kaynaklarına göre, Israil Hamas ile ateş-kes anlaşması görüşmelerine hazırlanırken, Savunma Bakanı Ehud Barak, operasyondan altı ay önce [Haziran veya Haziran öncesi], İsrail Savunma Güçlerine yön gösterdi, operasyon için hazır olmalarını bildirdi.” (Barak Ravid, Operation “Cast Lead”: İsrail Hava Gücü, plana uygun olarak gelecek ay saldırıya geçecek. Haaretz, 27 Aralık 2008)

 

İsrail yönetimi, tamamen aynı ay, Gazze’in doğal gazını satınalma düşüncesiyle, çok önemli yeni görüşmelere başlayabilmek amacıyla British Gas ile ilişkiye geçtiler.

 

Maliye Bakanlığı genel direktörü Yarom Arival ve Ulusal Alt Yapı Bakanlığı genel direktörü Hezi Kugler, her ikisi de, İsrail’in anlaşma görüşmelerini yeniden başlatmak istediğini BG’ye bilgilendirme konusunda anlaştılar.

 

Kaynakların ek olarak belirttiğine göre, BG henüz İsrail’in ricasına resmi olarak yanıt vermedi, ama bu şirketin uygulayıcı yöneticileri, muhtemelen, hükümet görevlileri ile görüşmeleri başlatmak amacıyla birkaç hafta içinde İsrail’e geleceklerdir. (Globes online Israel’s Business Arena, 23 Haziran 2008)

 

British Gas (BG Group) ile anlaşma görüşmelerinin hızla başlatılması kararı, tarihi sıralamaya göre, Gazze’in işgalini Haziran’da başlatma planlanlaması ile aynı zamana rastladı. Görüldüğü üzere, planlamanın gelişmiş ileri yapılanması aşamasında, BG Group ile yapılacak anlaşmayı işgalden önceye yetiştirme konusunda İsrail sonderece asabi, stresli idi.  

 

Ayrıca, British Gas ile sürdürülen bu anlaşma görüşmeleri, çizim masasındaki işgal operasyonu planını bilen Ehud Olmert hükümeti tarafından yürütüldü. Tüm olasılıklar, “savaş sonrası” Gazze şeridi ile yeni bir bölgesel-politik anlaşma olasılığı, İsrail hükümeti tarafından önceden hesaplandı.

 

Gerçekte, 27 Aralık bombardımanından 2- 3 ay önce, Ekim 2008’de, British Gas ile İsrail hükümeti görevlileri arasındaki anlaşma görüşmeleri sürmekteydi.

 

Kasım 2008’de, İsrail Maliye Bakanlığı ve yine İsrail Alt Yapı Bakanlığı, BG’nin Gazze kıyı şeridinden ayrıcalıklı olarak elde edeceği doğal gazı satın alması amacıyla, İsrail Elektrik Kurumu’na (IEC), British Gas ile süren anlaşma görüşmelerine katılması için çağrı yaptılar. (Globes, 13 Kasım 2008)

 

“Maliye Bakanlığı genel yöneticisi (direktörü) Yarom Ariav ve Ulusal Alt Yapı Bakanlığı genel yöneticisi (direktörü) Hezi Kugler, geçenlerde, IEC CEO’su Amos Lasker’e yazıp, yılın başlangıcında çizilen çatı önerisine uygun olarak, ilerleyen anlaşma görüşmelerine katılması konusundaki hükümet kararından onu haberdar ettiler. (IEC= İsrail Elektrik Kurumu; CEO= Chief Executive Oficer, bir şirketin en üst yöneticisi, baş yürütmeci- Y. K.)

 

IEC yönetim kurulunun şefi başkan Moti Friedman, birkaç hafta önce, masadaki çatı önerisini prensipte uygun bulmuştu. Masada kabuledilebilir yumuşaklıkla BG Group ile görüşmeler başlayacaktı.” (Globes, 13 Kasım 2008)

 

Gazze ve Enerji Jeopolitiği

 

Uluslararası yasaları çiğneyerek gaz alanları üzerindeki egemenliği elegeçirebilmek amacıyla Gazze’ye yönelik İsrail askeri işgali, büyük bir dikkatle hazırlanmıştı.

 

İşgalin ardından ne olacağını umabilirdik?

 

Filistin’in doğal gaz kaynaklarına yönelik İsrail’in hangi amaçla nasıl bir bakış açısı olabilirdi?

 

İsrail’i ve/ veya ”barışı koruma” gücünü yerleştirmeyi sağlayacak yeni bölgesel bir anlaşma mı?

 

İsrail için stratejik olan, Gazze kıyı şeridini bütünüyle militarize etmekmiydi?

 

Gazze gaz alanlarının zor kullanılarak bütünüyle elegeçirilmesi ve İsrail’in tek yanlı bir bildirim ile Gazze’nin denizi üzerinde egemenliğini ilenetmesi mümkünmüydü?

 

Eğer hatırlanacak olursa, Gazze’nin gaz alanları, İsrail’in Gazze şeridine bitişik kıyıya yakın kuyularına bağlanabilirdi. (bak, Harita 1, yukarıda)

 

Keza, kıyıya yakın denizdeki çeşitli kuyular, İsrail enerji nakil koridoru ile bağlanarak Kızıl Deniz kıyısında petrol boru hattı terminali (üssü, istasyonu) olan Eilat limanına dek uzatılabilir. Ayrıca aynı boru hattı, Ashkelon petrol boru terminali ve kuzeye doğru Haifa (Hayfa) ile bağlanabilir (Eilat, İsrail’in en güney ucunda, Kızıl Deniz’in kuzey ucunda bir liman; Ashkelon, Gazze’nin hemen kuzeyinde, Akdeniz kıyısında bir İsrail limanı; Hayfa ise İsrail’in kuzeyinde çok daha büyük bir liman kenti- Y. K.). Önerilene, düşünülene göre, Türkiye limanı Ceyhan’a uzanması planlanan İsrail-Türkiye boru hattı, sonunda, -Gazze kıyı petrolünü de kendisine katmış İsrail’deki- bu hatla bağlanacaktır.

 

Ceyhan, Hazar boyunca Tiflis-Ceyhan boru hattının, Baku’nun terminalidir (Baku petrolünün son dağıtım istasyonudur). ”BTC boru hattı (Baku-Tiflis-Ceyhan boru hattı) ile, İsrail’in Tipline (Trans İsrail boru hattı) olarak ta tanınan İsrail boyunca Eilat-Ashkelon boru hattının birbirine bağlandığını düşününüz.”

(harita 3)

Michel  Chossudovsky

 

Türkçesi: Yusuf Küpeli

 

19 Temmuz 2014

 

in english:

War and Natural Gas: The Israeli Invasion and Gaza’s Offshore Gas Fields

 

 

bağlantılı linkler:

Biz Çocuk Katillerinin Ürünlerini Tüketmiyoruz! Ya Siz? ABD- İngiliz- İsrail Mallarını BOYKOT Edin

Yusuf Küpeli, GEÇMİŞE DÖNÜŞLERLE İSRAİL ve IRKÇILIĞIN LANETLİ YOLUNDA İŞLENEN CİNAYETLER

 

Yusuf Küpeli, Bu bir sınıf savaşıdır: Gazze’de soykırım, dünya elitinin suskunluğu, 18 Ocak 2009 gününe dek verilmiş olan insani kayıplar üzerine Birleşmiş Milletler’in açıklaması

 

bir yazı & bir çeviri:

Kendi varlığını tüketen dünya ve yeni ölüm makineleri üzerine düşünceler

Bitte Hammargren, Gizemli silah- Gazze’de savaş yaraları

 

Yusuf Küpeli, İsrail, ırkçı, militarist, faşist bir devlettir

 

Bir çeviri ve oniki not

Peter Cohen, Sionistler naziler gibi davranmaktadırlar

http://www.sinbad.nu/